Bakan Tunç: "1 ay cezası olanın bile 12 gün cezaevinde kalması gerekir"

Adalet Bakanı Tunç, Türkiye Barolar Birliği Litai Konukevi'nde 'Küresel İnsan Hakları Siyaseti-İnsani Trajediler, Değerler Yitimi ve Sistemsel Çöküş' temalı sempozyuma katıldı.

Bakan Tunç: "1 ay cezası olanın bile 12 gün cezaevinde kalması gerekir"

TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Cüneyt Yüksel, Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı Muharrem Kılıç ve çok sayıda davetli de sempozyumu takip etti. Bakan Tunç, sempozyumda 'İdealite ile Realite Arasında İnsan Hakları Düşüncesinin Krizi ve Yapısal Sorunlar', 'Küresel İnsan Hakları Pratiğinin Reel Politiği' ana başlıkları altında tebliğler sunulacağını söyledi.

'BM KARARLARININ TAMAMI, KAĞIT ÜZERİNDE KALDI'

İsrail'in, 7 Ekim'den bu yana 16 binin üzerinde Filistinliyi şehit ettiğini, ölenlerin neredeyse yarısını çocuklar, kalan yarısını anneleri ve aile büyüklerinin oluşturduğunu belirten Tunç, İsrail'in bir devlet gibi değil, örgüt gibi hareket ettiğini aktardı.

Tunç, İsrail'in bugüne kadar BM'nin gerek Genel Kurul gerek Güvenlik Kurulu kararlarının hiçbirine uymadığını kaydederek, "Dünyada BM Güvenlik Konseyi'nin kararlarına uymayan tek ülke, İsrail. Güvenlik Konseyi, bugüne kadar 14 kez ateşkes çağrısı yaptı ve bu çağrılar sonuçsuz kaldı. Filistinlilerin insan haklarının ihlal edildiğine yönelik alınan 19 karar, şiddetin durdurulması ve barışın sağlanılması için alınan 18 karar, Kudüs'ün statüsünü değiştirmek, saldırıların durması ve kınanması için ve uluslararası hukukun ihlaline yönelik alınan 11 karar, Filistin'in toprak bütünlüğünün sağlanması için alınan 10 karar, Yahudi yerleşimcilerin barışın önüne engel teşkil ettiğine yönelik alınan 6 karar ve burada saymakla bitmeyecek olan onlarca kararın tamamı kağıt üzerinde kaldı. Maalesef modern dünya, yaşananlara gözlerini kapatmış, sessizliğe bürünmüştür. Çok iyi biliyoruz ki ihlal edilen kendi vatandaşlarının insan hakları olsa böyle suskun kalmazlar. Gazze'de yaşanan insani trajedi, Batı'nın insan hakları kavramını nasıl istismar ettiğini, araçsallaştırdığını, nasıl işine geldiği gibi kullandığını tüm çıplaklığıyla bütün dünyaya göstermekte. Kudüs'ten Arakan'a, Gazze'den Halep'e, Sudan'dan Batı Trakya'ya, Yemen'den Libya'ya, Akdeniz'den Meriç'e, Batı Şeria'dan Keşmir'e, Avrupa'dan Amerika'ya birçok coğrafyada masum insanlar, sebebi olmadıkları çatışmaların sonucu olarak en ağır insan hakları ihlalleri ile karşılaşmaktadırlar. Başta BM sistemi olmak üzere, uluslararası insan hakları mekanizmalarının daha adil ve etkin şekilde işlemesi için reforma ihtiyaç duyulduğu inkar edilemez bir gerçektir" diye konuştu. 

'REFORM İRADEMİZİ SÜREKLİ KORUYORUZ'

Tunç, Türkiye'de insan merkezli yönetim anlayışıyla sivilleşme, demokratikleşme, hukukun üstünlüğü alanında sessiz devrim niteliğinde adımlar atıldığını aktardı. Tunç, "Gerçekleştirilen reformlar sadece kağıt üzerinde kalmadı. Her biri, vatandaşlarımızın hayatına dokundu, vatandaşımız tarafından hissedildi ve benimsendi. Attığımız kararlı adımlarla, bir yandan temel hak ve hürriyetler alanını genişletirken, diğer yandan özellikle siyasal hak ve özgürlüklerin kullanılmasının önündeki engelleri kaldırdık. Şunu net bir şekilde söyleyebiliriz ki reform irademizi sürekli koruyoruz. Önümüzdeki dönemde de insan hakları alanındaki kazanımlarımızı koruyarak hazırlamakta olduğumuz 'Türkiye Yüzyılı'nın Yargı Reformu ve İnsan Hakları Eylem Planları'ndaki hedeflerle; adaleti esas alan, insan odaklı bir yönetim anlayışı doğrultusunda çalışmalarımızı kararlılıkla sürdüreceğiz" dedi.

'DEĞİŞMEZ MADDELER DIŞINDA HER KONU KONUŞULABİLİR'

Tunç, sivil ve özgürlükçü bir yeni anayasanın gerekliliğine değinerek, "Şimdi sıra, 'Türkiye Yüzyılı'nı adaletin de yüzyılı yapacak, tüm bu demokratik reformlarımızı taçlandıracak, vesayetçi anlayışı tümüyle tarihe gömecek, yeni, demokratik, özgürlükçü, sivil ve kuşatıcı anayasayı hep birlikte yapma vaktidir. Yaşam hakkını, düşünce ve kanaat özgürlüğünü, inancı ve inandığını yaşama özgürlüğünü, aileyi, toplumu ve mülkiyet hakkını daha da koruyan bir Anayasa yapmak milletimize olan borcumuzdur. Anayasa'daki vesayetçi ruhu tamamen ortadan kaldırmaya yetti mi yapılan reformlar? Yettiğini söylemek mümkün değil. Anayasa'mızın değişmez maddeleri var, bu maddelerin dışındaki her konu oturulup konuşulabilir. Kuşatıcı, sivil bir anayasayı bu ülkeye yapma inşallah nasip olur" diye konuştu.  

'AİHM, KONUYU YARGI DIŞINDA TARTIŞIYOR'

Sempozyumun ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Tunç, Avrupa Parlamentosu Türkiye Daimi Raportörü Nacho Sanchez Amor'un, Gezi olayları davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan iş insanı Osman Kavala'yı ziyaretine ilişkin, "Gezi davası ile ilgili Türkiye'de yargımızın vermiş olduğu bir karar söz konusu ve bu karar Yargıtay tarafından da onaylandı, kesinleşti. Türk yargısı tarafından verilen kesin bir hüküm söz konusu. Tabii başından beri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) tavrı da belli. Orada nasıl bir siyasi süreç işlediğini de hep beraber görüyoruz. AİHM, konuyu maalesef yargı boyutunun dışında tartışıyor. Dolayısıyla bir kalkışma hareketi söz konusu ve bu da Türkiye yargısı tarafından delillerle tespit edildi ve bağımsız yargı kararını verdi. Bakanlık olarak Bakanlar Komitesi'nde görüşlerimizi ifade ediyoruz. Burada Türkiye'nin haklılığını, Türk yargısının vermiş olduğu karara saygı duyulmasını, bu konunun siyasallaştırmaması gerektiğini hep ifade ediyoruz" dedi.

'AVUKATLARIN ELLERİNİ ÇABUK TUTMASI GEREKİYOR'

Filistin'de yaşanan insani durumun, BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ndeki bütün unsurları karşıladığını belirten Tunç, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde İsrail aleyhine 2019'da açılan bir soruşturmanın da henüz sonuçlanmadığını aktararak, şöyle dedi:

"Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin elinde yeterince delil var. Soruşturma savcısının elinde İsrail'in bu katliamları gerçekleştirdiğine yönelik savaş suçu işlediğine yönelik yüzlerce, binlerce; yıllarca toplanan deliller var. Bu soruşturmanın da 2019'dan bu yana uzaması bir kere manidar. Bugün itibarıyla de özellikle son 7 Ekim'den bu yana 2 aydan beri süren bu katliamda ortaya çıkan deliller de aşikar. Bu anlamda zaten sivil toplum kuruluşları ve BM'ye üye, İnsan Hakları Komisyonu'na da üye olan birçok ülke de bu noktada suç duyurusunda bulundu. Türkiye'den de avukatların da ellerini çabuk tutmaları lazım. Çünkü orada bebek katliamı yapılıyor."

'SIFATI HİÇ ÖNEMLİ DEĞİL'

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud'un oğlu Mohamed Hassan Shekh Mohamud'un İstanbul'da karıştığı bir vatandaşın ölümüyle sonuçlanan trafik kazasına ilişkin konuşan Tunç, "Trafik kazası yaralama ile sonuçlanmış ve davası henüz açılmamış, soruşturma aşamasında. Tabii son çıkan görüntülere baktığımız zaman, özellikle vatandaşımız motosikletle giderken arkadan vurma söz konusu. Görüntülerde o gözüküyor ve bu anlamda tabii vatandaşımızın da vefat etmiş olması nedeniyle suç vasfının da değişmesi söz konusu. Bu anlamda Cumhuriyet Başsavcılığımız bunu mutlaka değerlendirecektir. Çünkü bir vefat var ve bu noktada gerekli adli işlemler yapılacaktır. Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Eğer ortada bir kusur varsa, bir suç varsa, bunun mutlaka takipçisi olunacaktır. Sıfatı ne olursa olsun hiç önemli değil. Cumhurbaşkanının oğlu da olabilir, sıradan bir vatandaş da olabilir. Kim suç işlemişse, kanun karşısında eşittir. Dolayısıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığımız da konuyu takip etmektedir" dedi.

'CEZASIZLIK ALGISINI ORTADAN KALDIRACAĞIZ'

Tunç, yargı paketiyle ilgili sorulan soruya, "Özellikle yargı uygulamalarını ilgilendiren birçok husus var. Özet olarak 60'tan fazla maddeden oluşan bir taslak söz konusu. Özellikle cezasızlık algısının ortadan kaldırılmasına yönelik, kamuoyunun beklentisi söz konusu. Suç işleyenin yanına kar kalmaması lazım. Hiç cezaevinde barındırılmadan tahliye oluyor. Bu da toplumda cezasızlık algısı oluyor. 1 ay cezası olanın bile 12 gün cezaevinde kalması gerekir diye düşünüyoruz. Özellikle cezası 5 yılın altındaki suçlar bakımından, bu suçları işleyenler bakımından cezaevinde kalma durumu söz konusu olacak. Cezalardaki en önemli hedef nedir? Caydırıcılıktır, suçların önlenmesidir, diğer taraftan da bir yaptırımla karşı karşıya kalmasıdır. Böyle bir düzenlemeyi milletvekillerimize sunacağız, takdir onların. Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) iptal ettiği bazı hususlar da var. Bunlarla ilgili düzenlemeler var. Bunların ayrıntısına şu anda girmemiz mümkün değil. Özellikle Ceza Mahkemesi Kanunumuzda basit yargılama usulüne ilişkin ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin iptal kararları vardı. Buralarda yeni düzenlemeler yapmamız gerekecek. Bunun yanı sıra uzun süren yargılamalar neticesinde, hak mahrumiyeti neticesinde vatandaşlarımız AYM'ye gidiyorlardı. AYM'nin son bir kararı oldu ve bu karar doğrultusunda da bir düzenleme yapmamız gerekecek. Bu da Tazminat Komisyonu'nun kurulması. Vatandaşlarımız uzun süren yargılamalar neticesinde bir manevi tazminat talebinde bulunacaksa, AYM'ye başvurmadan önce Adalet Bakanlığımızca kurulacak olan Tazminat Komisyonu'na başvurup, hakkını orada alabilecek. Komisyon kararı da tabii yargı denetimine açık olacak" cevabını verdi.

DHA